28 Mart, 2011

Kütüp! Ha! Ne!

Mart ayının son haftası, prosedür gereği gündeme gelen unutulmuş kütüphanelerimiz.

Benim hatırlanacağı yönünde bir umudum yok artık. İsterseniz dokuz takla atın mantelite değişmediği sürece aynı tas aynı hamam.

Kütüphaneler Haftası için, mesleğin içindeki bir emektar olarak ne yazsam diye düşünüyorum ama toparlayamıyorum bir türlü. Oysa nasıl da hevesli, nasıl da çalışma azmi ile başlamıştım mesleğe. On yıl içerisinde tüketmişim tüm enerjimi, tüketilmişim.

Düşünüyorum…

…Öğrencilik yıllarım geçiyor zihnimden.

O yıllarda, bir devlet okulunda olabileceğin en iyisi olarak bize sunulan, ancak bakımsızlık ve ilgisizlikten harap olmuş bir okul kitaplığı ile halk kütüphanesine gittiğimde karşılaştığım olumsuz tablo geliyor aklıma. Böyle bir durum karşısında bizleri yetiştiren öğretmenlerimiz, nasıl olacaktı da geleceğin kitap sevgisiyle donatılmış bireylerini yetiştireceklerdi.

İlkokuldan başlayarak kütüphaneleri kullanan bir çocuğumuz, her gidişinde başka görevlilerin ilgisizliği, bilgisizliği ile karşılaşırsa; hatta gittiği günlerin büyük çoğunluğunda kütüphanesinde horlanıp, hakarete uğrarsa; senenin büyük kısmında da kütüphanesi kapalıysa yetişmekte olan bu çocuğumuz gelecekte! nasıl olacak da gerçek bir kitap sever olacaktı?

Olmadı! Olamadı!

Gelelim günümüze.

Türkiye’nin en iddialı okulları olduğunu iddia eden eğitim kurumlarında,

Kütüphane, yalnızca yönetmelik gereği olması gereken bir birim olarak algılanıyor, öğretmenler tarafından öğrenciyi cezalandırmak için gönderilecek bir mekan, yöneticiler tarafından sınıf sıkıntısında derslik, mekan sıkıntısında toplantı odası olarak değerlendiriliyorsa,

Yemekhane yerine kullanılabiliyor ise!

Öğrenci düşünülmeksizin ilk gözden çıkarılacak bir birim ise yönetimin gözünde,

…Ve bu durum kurum için genel bir bakış açısı ve alışkanlık haline dönüşmüşse,

Çabalamaya gerek yoktur artık.

Eyvallah deyip ilerlemek gerek. Işığa hasret yeni mekanlara doğru ilerlemek…

Ayrılmadan bir tavsiye.

Çocuğunuz için bir okul arayışında iseniz önce okulun kütüphanesini ziyaret ediniz. Bir okulun kütüphanesi, eğitime bakış açısıdır aslında. Bilgiye verdiği değerin göstergesidir.

Düşünen, fikir üreten, düşündüğünü ifade edebilen, yanlış bilgi ile doğru bilgiyi ayırabilen fertlerin sayısının artması için, çocukluk çağında kitap okuma alışkanlığının kazandırılması şarttır. Bu bakış açısı ile eğitim veren kurumlardan yetişen çocuklar sadece sınavlarda değil hayatın içinde de başarılıdırlar.

Düşünen, üreten, yaratıcı, empati kuran, iletişim kuran…

Çekinmeyin sorun lütfen. Okul seçerken, kütüphaneye ve orada çalışan personele ne kadar değer verildiğini?

Acaba kaç kurum sizin gözlerinizin içine bakarak doğru cevabı verecektir :) :(
Okumayan okuryazarlar olmamak dileğiyle.

Sağlıcakla.





6 yorum:

  1. çok öenmli bir konuya değinmişsin. benim öğrencilik zamanımda böyle değildi. Herzaman kitap okumayı, kütüphanelerde araştırma yapmayı sevmiştim ben. ozamanlar elimizin altında bu bilgisayar ve intrnet deryası yoktu. şimdi hazır, bas düğmeye gelsin. kopyala-yapıştır, emek verme, yazmaya uğraşma, doğru düzgün okumadan bile yazıcıdan çıktısı alınıveriyor.
    öğrencilik yıllarımda, kafa dinlemek, düşünmek yalnız kalmak için bile gittiğimi hatırlarım, oranın sükunetini, dinginliğini severdim ben.

    YanıtlaSil
  2. Yazdıklarında o kadar haklısın ki..

    Bu hafta bende çocuklarla şöyle bir açılıp kitabevi yerine kütüphaneye gitmeyi düşünüyorum. Aslında kendimden çok onların kitapları görmesini, o kütüphane kokusunu içine çekmelerini istiyorum. Hatta masal/hikaye günleri olsa diyorum, yoksa gönüllü olmak istiyorum..

    YanıtlaSil
  3. Haklısınız ama artık bırakın olulları şehir kütüphaneleri bile müzelik gibi.İnternet olayıyla onlar da gitti bence biz eskiden ödevlerimizi, araştırmalarımızı oraya gider yapardık, üye olup habire kitap değişimi yapardık nerde o eski günler...

    YanıtlaSil
  4. Ne güzel bir yazı Dilek.Anlamı , mesajı, mesleğin içinden birinin duyguları, yaşadıklarıve okumaya verilmesi gereken önem..Yazını çok beğendim,düşüncelerine sonuna kadar katılıyorum.Bu yazının pek çok paylaşım sitesinde yer alması gerektiğini düşünüyorum. Şahsen ben arkadaşlarıma adresini vereceğim.
    Yazdıklarını okurken duygulandım. İlkokul yıllarında okul kütüphanesinde çalışan kütüphaneci bayan okuma sevgimin oluşmasını sağlayan ilk kişi oldu.Bize yeni kitapları tavsiye eder,sürekli evde de okumamız için kitap verirdi.Onu her zaman sevgi ve saygıyla anıyorum.Ortaokuldaki kütüphanemiz ise çok kötüydü.O küçük kütüphaneden daha az kitap ve çok daha az sevgi ile ilgi vardı.Şimdi evimde küçük bir kütüphanem var.Çocuklarıma kitap okumayı sevdirmeye çalışıyorum..

    YanıtlaSil
  5. Bence çok doğru söylüyörsünüz. Türkiyede kütüphane olmadığından dolayı çok üzüldüm.
    Pes etme lütfen.
    Gerçek kütüphaneler o kadar güzel ve sevimli oluyor ki! Rengarenk, sıcacık ve dolu dolu olmalı.
    Çok iyi bir şey yapmayı çalışıyormuşsunuz.Devam et!
    Sevgilerle,
    Karen Hanım

    YanıtlaSil
  6. Dilek'cim, Yazın öyle güzel ve içten yazılmış ki. Kitaplarla aram hep iyiydi, üniversite yıllarımda da kütüphane ile iyi oldu. Geri planda kalmalarına hep üzülüyorum kütüphanalerin. Okul seçimi demişsin ya, şimdi okulumuzu düşündüm ve içim rahatladı, kütüphanenin kütüphane olarak kullanıldığı kızımın bizzat kullandığına şahit olduğum bir okul seçmişiz, mutlu oldum.

    YanıtlaSil